
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri insanoğlu doğal afetlerle karşılaşmaktadır. Doğal afetlerin en sık görülerden biri de depremlerdir. Ülkemiz fay hatlarının yoğun olduğu bir coğrafyada bulunması nedeniyle tarihsel süreçte bir çok depreme maruz kalmıştır. Deprem fiziksel etkilerinin yanında insanlar üzerinde duygusal etkiler bırakır. Bu etkilerin en açık durumda olanlarda çocuklardır. Sadece depremi yaşayan çocuklar değil depremi haberlerden, sosyal medyadan ve yetişkinlerin ortaya koyduğu söylemler ve eylemlerden öğrenen çocuklarda depremden etkilenmektedir
Depremler insanlar üzerinde fiziki ve psikolojik yönlerden kalıcı hasarlar bırakabilmektedir. Çocukların kırılgan ve güçsüz yapıları depremden etkilenme oranlarını etkilemektedir ve depremin etkisini yetişkin bireylere göre daha uzun sürede atlatabilmektedirler. Çocuklar depremi anlayabilecek olgunlukta ve dil gelişimleri itibariyle depremin etkilerini ifade edebilecekleri gelişim düzeyine sahip olmadıklarından bunu farklı şekillerde ortaya koyarlar. Depremin etkisini zamanla atlatamayan çocuklarda ilk aylarda Akut Stres Bozukluğu bir aydan sonra da Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayabilirler.
Genelde deprem çocukta korku, endişe, özgüven eksikliği okula gitmek istememe, davranışlarında değişiklikler, davranış gerilemesi, uygu problemleri oluşturabilir. Bunun dışında çocuk farklı tepkiler gösterebilir. Bu tepkiler çocuğun yaşına göre değişkenlik gösterir. Depremin çocuğa etkileri çocuğun gelişim dönemlerine göre bebeklik döneminde, okul öncesi dönemde ve okul döneminde şunlar olabilir.
Bebeklik dönemi: bu dönem çocuğun çevresinde olup bitenleri anlamlandırabildiği bir dönem olmadığından depremin etkilenme düzeyini daha çok anne ile kurduğun bağın kalitesi belirler. Bu dönemde çocuğun kazandığı en önemli duygu temel güven duygusudur. Çocuğun güven duygusunu yaşayabileceği bir bağlanma figürüne ihtiyacı vardır. Annenin bu dönemde depremin her türlü yıkıcı etkisine rağmen çocuğu ile sağlıklı etkileşimini devam ettirmesi depremin çocuğun üzerindeki etkisini en aza indirecektir. Çünkü annenin duyguları çocuğun ruhsal yapısını ve güven duygusunu ciddi anlamda etkiler. Bu süreçte bebekler anne ile güvenli bir bağlanma gerçekleştiremezse kaygılı, stresli ve korkulu davranışlar geliştirebilirler.
Okul öncesi dönem: Bu dönem çocukların depremden hissettiklerini, yaşadıklarını ve duygularını sözcüklerle tam olarak ifade edemedikleri bir dönemdir. 2-5 yaş arasındaki okul öncesi çocuklar deprem gibi bir durumla yüz yüze geldiklerinde kendilerini koruyamayacakları için kendilerini aciz ve güvensiz hissederler. Sözel ve kavramsal becerileri eksik olan birçok çocuk bu ani stresle baş etmek için etkin yardıma gereksinim duyar. Çocukların anne babalarının ve ailelerinin tepkileri de onları şiddetli bir biçimde etkiler. Terk edilmek okul öncesi çocuklar için en büyük endişe kaynağıdır ve bir oyuncağını, hayvanını veya bir aile üyesini kaybeden çocuk ekstra teselliye ihtiyaç duyar. Bu dönem çocuklarda ortaya çıkan en önemli davranışlar kaygı ve üzgün görünmedir. Yine bu çocuklar anne babaya aşırı bağlanma, hiperaktif davranışlar sergileme, gece korkuları, yüksek seslerden korkma ve ani tepkiler verme, uygu problemleri, parmak emme, altını ıslatma, gece kabusları görme, sahip olduğu özbakım ve sosyal becerilerinde geriye gidişler ve yetersizlikler gösterme ve somatik belirtiler gösterebilirler.
Okul dönemi: Bebeklik ve okul öncesi döneme göre çocuğun depremi daha iyi anlayabileceği bir dönemdir. Özellikle bu dönemde depremi anlatırken çok dikkatli olmak gerekir. Çocuğun seviyesine göre anlayabileceği kadar bilgi verilmeli kesinlikle depremin oluşumunu çocukların yaptıkları yaramazlıklara, anne baba sözü dinlememeye, ve Allah’ın kullarını cezalandırma yöntemi gibi olumsuz, çocukta travma oluşturacak, çocuğun inanç dünyasını zedeleyecek söylemlerden kaçınılmalıdır. Bu çağda depremin etkileri ev ve okul eksenli görülmektedir. Evde ve okulda dikkatini toplayamama, okula gitmede isteksizlik, öfke saldırganlık, mide bulantısı, baş dönmesi, strese bağlı davranışlar, uyku problemleri ve çevresine karşı güven kaybıdır.
Çocuk hangi dönem içinde bulunursa bulunsun depremin ortaya çıkardığı olumsuzluklardan en az etkilenmesi için çocuğun içinde bulundu çevrenin ve bireylerin sorumlulukları vardır. Çocuğun mikro çevresinde en yakınındaki kişiler anne babasına bu anlamda daha fazla görevler düşmektedir. Ebeveynler daha deprem oluşmadan önce vereceği eğitimle çocukları bu sürece hazırlamalıdır. Hazırlık sürecinde çocuğun yaşına uygun depremin nasıl oluştuğunu ve deprem anında neler yapılabileceğini ilişkin çeşitli görsellerle ve konuda yazılmış hikaye kitapları okunarak eğitim verilmelidir. Aile de başlanılan eğitimin eğitim kurumlarında desteklenmesiyle muhtemel bir depreme çocuklar daha hazırlıklı olacaktır. Tabiki bütün bunlar önlemsel tedbirlerdir. Deprem anında çocuklar için sağlıklı bir kriz yönetimi ortaya koymak gerekir. Kriz yönetiminin ilk basamağını depremin en sıcak olduğu ve çocuğun yoğun bir şekilde yardıma ihtiyaç duyduğu andır. Çocukların anne babalarına en kısa sürede ulaştırılması, çocukları temel ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması, çocuğun kaos ve karmaşa ortamında oluşabilecek ihmal, istismar ve çocuk kaçırma durumlarına karşı korunması çocuğun ruh sağlığı açısından alınacak en önemli tedbirlerdir. Çocuğun beslenme ve güvenlik gibi temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra depremden sonra ortaya çıkacak travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin iyileştirilmesine yönelik önlemler alınmalıdır. İyileştirme sürecinde verilecek psiko sosyal desteğin çocuğa bakım sağlayan ve depreme maruz kalan ebeveyni de kapsamalıdır. Bu dönemde çocuğun yaşına uygun faaliyetler ve oyunlarla desteklenerek yalnız bırakılmamalıdır. Özellikle okul öncesi dönemde oyunun iyileştirici gücünden istifade edilmelidir. Çocukların normal hayata dönmesi uzun zaman alabilir. Bu süreçte çocuğa duygusal destek sağlamak önemlidir. Duygusal destek çocuğun söylediklerini dinlemek ve duygularını onaylamaktır. Bu süreçte çocuğun duygularını kabul etme ve onlar için orada olduğunuzu bilmelerini sağlamak çocuğa güven verecektir. Duygusal destek sağlamanın bir başka yolu da çocuğa güvenli bir alan yaratmaktır. Bu, sakin bir oda veya sessiz bir köşe gibi, yargılanmadan veya bunalmış hissetmeden duygularını işlemek için biraz zaman ayırabilecekleri rahat bir ortam sağlayarak yapılabilir. Çocuğun yaşını ve anlama düzeyini dikkate alan, gelişimsel olarak uygun bir şekilde olay hakkında konuşmak da çocukları rahatlatabilir. Onlara bir depremden sonra korkmanın veya üzülmenin normal olduğu ve bu duyguların eninde sonunda geçeceği konusunda güvence verilebilir. Çocuğun depremin dışında farklı etkinliklerle, oyunlarla sosyal ve sanatsal çalışmalarla zaman geçirmesini sağlamak kendilerini sağlıklı bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olurken, zihinlerini travmatik olaydan uzaklaştırmaya yardımcı olabilir.
Yetişkinlerin en büyük sorumluluğu deprem zamanlarında izlediklerine, eylemlerine, söylediklerine dikkat etmesidir. Çocuklar yetişkinlerin davranışlarını gözlemler ve model alırlar. Çoğu zaman yetişkinlerin duygularına ve davranışlarına benzer davranışlar ortaya koyarlar. Ekran başında deprem haberlerini izlerken insan olarak etkilenmemiz gayet normaldir ancak böyle bir durumda ortaya koyacağımız davranışları izleyen bir çocuğun olduğunu unutulmamalıdır. Yetişkinin sağlıksız davranışlar gösterdiği bir ortamda çocuklardan sağlıklı davranışlar ortaya koyması anlamlı bir beklenti değildir. Yine yetişkinlerin çaresiz, yılmış davranışlar ortaya koymaları çocukların özellikle ebeveyne olan güvenini zedeleyebilir. Ebeveynler gösterdiği davranışlarla çocuklara güvende oldukları mesajını vermelidir. Çocuklarda öfke patlaması, içe kapanma gibi davranışlar görülmesi durumunda mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.