
On ilimizde ağır tahribata yol açan depremin yıkıcılığını, yarattığı acıyı ve kayıpların yasını; tüm ülkemizde ve hatta ülkemiz sınırları ötesinde, kolektif düzeyde ve insanca bir paylaşımla, neredeyse benzer düzeylerde duyumsuyoruz. Doğal olarak veya insan eliyle gerçekleşen afet, salgın, terörist saldırı gibi travmatik bir olayın toplumun tümünü etkilediği, söz konusu travmatik olay kaynaklı duyguların topluca hissedildiği ve tepkilerin toplumun tamamı tarafından verildiği durumlar kolektif travma terimi ile ifade ediliyor. Deprem afeti, önceden beri kolektif hafızamıza dahil olmuş travmalara bir yenisini, devasa bir yoğunlukla ekliyor.
Yaşanan trajedilerin toplumun kolektif hafızasında temsil edildiğini ve tüm hafıza biçimlerinde olduğu gibi kolektif hafızada da bu travmatik olayların yeniden işlendiğini biliyoruz. Bunun yanında travmatik yaşantı, bireysel hafızada zamanla geriye atılabilse de kolektif hafızada bireysel yaşamlarımızın ötesine geçerek varlığını sürdürebiliyor. Zamandan ve mekândan uzak olarak da olsa hatırlanabiliyor. Kolektif travmanın kolektif hafıza yoluyla nesilden nesile aktarımı da bu yolla gerçekleşiyor: Travmadan kurtulan kişiler olayı bizzat yaşamayan, tanık olmayan sonraki nesillere travmatik deneyimini kolektif hafıza yoluyla aktarıyor. Aktarılan nesil gerçek olaya hiç müdahil olmasa da kolektif hafıza içerisinde yeniden yapılandırılan kolektif travmayı, bireysel olarak aslından farklı şekilde hatırlayabiliyor ve sonraki nesle farklı biçimde aktarabiliyor.
Bir toplumun atalarının geçmişte maruz kaldığı bir afetin kolektif hafızadaki izleri; travmatik yaşantı, bireysel hafıza ve varoluşsal güvenlik ihtiyacı arasında bir travma dinamiğini de yaratıyor. Deprem ise belki en güvenli yerimiz olması gereken evin varlığını parçalayarak, “ev”in hem yapısal hem duygusal bileşenlerini yıkarak doğrudan güvenliğimize saldırıyor. Âna dönebilmek için ayaklarımızı güçlüce bastığımız, her zaman ayaklarımızın altında uzanan toprak artık bizi tutmayan, ayaklarımızın altından kayıp yok olan ve hatta yok edene dönüşüyor. En güvenli olan “ev” ve içinde birlikte güvende olduklarımız bir anda, hep beraber yitiyor. Deprem yıkıyor: O “ev”in içinde bir yerlerde sakince duran var olma kaygısını, dağılış ve yok oluş ile tanıştırıyor.
Depremin varoluşumuzda farklı izdüşümleri ve yarattığı travmanın bireysel hafızalarımızdan kolektif hafızaya aktarılmasının çeşitli mekanizmaları olsa da bu yazı daha görünür bir unsura, medyaya işaret etme ve bireysel travma ile kolektif travma ekseninde bilgi verme amacı taşıyor.
Travmaya maruz kalma düzeyi doğrudan ve dolaylı olarak iki düzeyde ele alınabilir. Doğrudan maruz kalma da kendi içinde ikiye ayrılacaktır: Travmayı bizzat yaşama veya başkalarının yaşadığı travmanın şahidi olma. Diğer yandan travmayı bizzat yaşamamış kişiler de meslekleri ve sosyal çevreleri aracılığıyla travmaya dolaylı -diğer tabirle ikincil- olarak maruz kalabilirler. İkincil travma temel olarak, kişinin diğerinin travmatik deneyimini ilk ağızdan duymasıyla ortaya çıkan duygusal baskı ve zorlanma olarak tanımlansa da sadece bu yolla oluşmadığını biliyoruz. Sürekli ve yoğun olarak travmatik bir süreçten geçen diğerinin duygularını izlemek, kötü haber vermek, travmatik olayın içinde fakat olayı yaşamayan biri olma hali, diğerlerinin hikayelerini duyma, olayın nahoş ayrıntılarıyla uzun süre ya da tekrar tekrar karşı karşıya kalma durumu da ikincil travma yaratabilir. Akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, uyum bozukluğu ve travmatik olaya karşı verilen diğer psikolojik tepkiler yalnız travmaya doğrudan maruz kalma yoluyla değil dolaylı maruz kalma yoluyla da ortaya çıkar. İçinden geçtiğimiz şu günlerde Pazarcık depremini yaşayan, kayba uğrayan ve sonunda hayatta kalan afetzedeler ile afete ve kayıplara şahit olan kişiler doğrudan travma yaşarken; kurtarma, yardım, sağlık ve güvenlik çalışanlarının, sahadaki görevlilerin ve diğer tüm emekçilerin ikincil travma yaşadığı gerçeği ile yüz yüzeyiz.
Travmaya maruz kalma düzeyi, kişinin travmatik olaya yakınlığı ile de incelenebilir. Kişinin travmatik olaya veya bölgeye yakınlığı, travma maruziyetinin yoğunluğunu ve etkisini değiştirebilir. Kişinin yaşamı tehdit eden bir olaya yaklaştıkça duygusal yoğunluk ya da kayıp yaşama olasılığı artar. Bunun yanında, travmatik olaydan uzakta bulunmasına rağmen olaya özellikle medya veya anlatılar yoluyla dolaylı olarak maruz kalan uzak tanıklar da, travma sonrası stres bozukluğu için gerekli tanı kriterlerini karşılaşamamakla birlikte kısa süreli ve kapsamı sınırlı ölçüde travma sonrası stres belirtileri gösterirler. Konuyla ilgili bilimsel araştırmalara göre, medya içeriğine örseleyici ölçüde maruz kalma akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve diğer olumsuz duygulanım ile psikosomatik rahatsızlıklar için yüksek bir risk faktörü oluşturabilir. Aynı maruziyet beklenmedik ölçüde karmaşık dolaylı (ya da ikincil) travmatik etki yaratabilir. Travmatik olayla ilişkili medyayla temas süresi arttıkça travma sonrası belirtileri ile öfke, korku, uyku bozuklukları, sindirim sistemi şikayetleri, dikkat dağınıklığı gibi tekil belirtilerde de artış görülebilir. Travmatik medyaya maruz kalma süresine ve yoğunluğuna bağlı olarak değişmekle beraber, kişiler medya maruziyeti yoluyla da, bir “uzak tanık” olarak travma yaşantılayabilir.
Afet bölgesindeki kişilerin bölgeden ve kendilerinden bilgi ulaştırabilmesi için kullanışlı bir araç olmanın yanında, afet bölgesi dışındaki kişiler için afeti takip etmenin yolu medya organlarından, ekseriyetle sosyal medya kanallarından geçiyor. Günümüzde coğrafi sınırların, mekanların ve geçmişten geleceğe uzanarak zamanın ötesine geçen medya unsurları, yerel bir olayı dahi geniş çaplı kolektif bir travmaya dönüştürme gücüne sahip. Yas, acı ve yıkımda milyonlarca kişiye hızlıca bir araya gelme imkanı sunan sosyal medya, bir araya gelen milyonların bireysel travmayı aktarması ve kolektif travmanın yaratılması için de alan açıyor. Medyanın haberleşme, bilginin paylaşılması ve yayılması, yardımlaşma ve diğer süreçlerdeki kolaylaştırıcı etkisinin yanında bireysel ve toplumsal ölçüde örseleyici bir araca dönüşmesi da aynı hızda gerçekleşiyor. Özellikle, içinde bulunduğumuz olağanüstü afet halinde ve benzeri durumlarda sürekli artan ve aktarılan bilgi; 24 saat devam eden haber akışı; dijital platformlarda haber niteliği taşıdığı gerekçesiyle paylaşılan, bireylerin dikkatini çekmeye yönelik olarak seçilen uyarıcı, rahatsız edici, kaygı verici, korkutucu, bütünüyle travmatize edici, sansürsüz ve sınırsız görsel içerik; halihazırda travmatik olan gerçekliğin edebi yolla “daha etkili” olacak biçimde şekillendirilip sesli uyaranlarla birleştirilerek trajik ve tetikleyici şekilde servis edildiği hikaye anlatıcılığı travma deneyimini de beraberinde getiriyor. Medya sayesinde afet bölgesinden haber alabiliyor ve bilgi edinebiliyor olsak da afet bölgesindeki travmatik yaşantı yine medya yoluyla, çoğu zaman en incitici biçimde önce bireysel sonra kolektif hafızamızda yer ediniyor.
Afetzedelerde, afete doğrudan tanık olanlarda, afette kayba uğrayan kişilerde, afet bölgesinde çalışanlarda akut stres, psikolojik travma ve belli bir yüzdede travma sonrası stres bozukluğu belirtileri oluştuğunu ve oluşacağını üzülerek de olsa ön görebiliyoruz. Yaşanan büyük yıkımın ve yasın ülkemizin ve milletimizin kolektif hafızasında büyük bir yer tutacağını biliyor, aktarılan bir travmaya dönüşeceği endişesini yaşıyoruz. Tüm bunların yanında, kolektif hafızamızı yönetebilmek için birincil ve ikincil travmanın sağaltımının yanında uzaktan tanıklığın yaratabileceği travma maruziyeti ile de baş etmeye ihtiyaç duyabiliriz. Aşağıda yer medya kullanım yönergelerinin baş etme konusunda yardımcı olabileceğini umuyoruz:
- Travmatik süreçte günlük medya tüketiminin farkında olunmalı ve gerekli görüldüğünde sınırlanmalıdır. Medya tüketimi ek uygulamalar ve günlük planlamalar ile izlenebilir. Örneğin, yalnız sabah ve akşam kısa bir süre kontrol etmek; yalnız güvenilir, teyit edilmiş veya resmi kaynaklardan gelen, rahatsız edici içerikten uzak bilgilendirmeleri takip etmek gibi.
- Afete ilişkin medyayı takip ederken, bireysel duyguların da ayırdına varılmalıdır. Endişeli, korkulu veya üzgün hissetme hali, medya takibini durdurmak ve ilişkili olmayan başka bir şey ile ilgilenmek için bir işaret olabilir.
- Yoğun duygusal tetiklenmeye neden olabilecek, trajik, şiddet içerikli, rahatsız edici ve hassas detayların açıkça verildiği metin ve görsellerden kaçınılmalıdır.
- Afet sürecinde olağanüstü sıklıkta ve miktarda anlık sosyal medya bildirimi olabilir. Anlık bildirimleri bir süreliğine kapatmak aşırı maruziyeti önleyebilir.
- Sosyal medya ve iletişim araçları afet bölgesinde bulunan aile ve yakınlara ulaşmak, haberleşmek, hayatta ve güvende olduklarını öğrenmek için kullanılan pozitif bir araca dönüştürülmelidir.
- Medya, travmatik olayı yeniden işlemek ve diğerlerini travmatize edici olmayan kişisel deneyimleri paylaşmak için bir yol olarak kullanılmalıdır.
- Temasta olunan kişilerin medya tüketiminde artış ve bununla ilişkili psikolojik belirtilerden şüpheleniliyorsa konuşma, medya tüketiminin etkileri ve yaşadığı belirtilerin nedenleri hakkında bilgi verme ve medya kullanım yönergelerini takip etme hususunda teşviğe başvurulmalıdır.
Kaynaklar
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5. baskı). Washington, DC: Author.
Ben-Zur, H., Gil, S. ve Shamshins, Y. (2012). The relationship between exposure to terror through the media, coping strategies and resources,and distress and secondary traumatization. International Journal of Stress Management, 19, 132–150.
Eriksson, M. (2016). Managing collective trauma on social media: The role of Twitter after the 2011 Norway attacks. Media, Culture & Society, 38(3), 365-380.
Frohlich, J., Lindsey, A. B. ve Radunovich, H. (2021). Mental health effects of media xposure following a natural disaster. EDIS, 2021(5).
Hirschberger, G. (2018). Collective trauma and the social construction of meaning. Frontiers in Psychology, 9, 1441.
Holman, E. A., Garfin, D. R., Lubens, P. ve Silver, R. C. (2020). Media exposure to collective trauma, mental health, and functioning: does it matter what you see?. Clinical Psychological Science, 8(1), 111-124.
Hopwood, T. L. ve Schutte, N. S. (2017). Psychological outcomes in reaction to media exposure to disasters and large-scale violence: A meta-analysis. Psychology of Violence, 7(2), 316.
Lang, A., Newhagen, J. ve Reeves, B. (1996). Negative video as structure: Emotion, attention, capacity, and memory. Journal of Broadcasting & Electronic Media, 40(4), 460-477.
May, C. L. ve Wisco, B. E. (2016). Defining trauma: How level of exposure and proximity affect risk for posttraumatic stress disorder. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy, 8(2), 233.
Neria, Y. ve Sullivan, G. M. (2011). Understanding the mental health effects of indirect xposure to mass trauma through the media. JAMA, 306(12), 1374–1375.
Volkan, V. (ed.) (1997). “Chosen trauma: unresolved mourning,” Bloodlines: From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism içinde (New York, NY: Farrar, Straus, & Giroux), 36–49.