Bireysel Travmadan Kolektif Travmaya: Medya Bunun Neresinde?
Arş. Gör. Nefise Ladikli

On ilimizde ağır tahribata yol açan depremin yıkıcılığını, yarattığı acıyı ve kayıpların yasını; tüm ülkemizde ve hatta ülkemiz sınırları ötesinde, kolektif düzeyde ve insanca bir paylaşımla, neredeyse benzer düzeylerde duyumsuyoruz. Doğal olarak veya insan eliyle gerçekleşen afet, salgın, terörist saldırı gibi travmatik bir olayın toplumun tümünü etkilediği, söz konusu travmatik olay kaynaklı duyguların topluca hissedildiği ve tepkilerin toplumun tamamı tarafından verildiği durumlar kolektif travma terimi ile ifade ediliyor. Deprem afeti, önceden beri kolektif hafızamıza dahil olmuş travmalara bir yenisini, devasa bir yoğunlukla ekliyor.

Yaşanan trajedilerin toplumun kolektif hafızasında temsil edildiğini ve tüm hafıza biçimlerinde olduğu gibi kolektif hafızada da bu travmatik olayların yeniden işlendiğini biliyoruz. Bunun yanında travmatik yaşantı, bireysel hafızada zamanla geriye atılabilse de kolektif hafızada bireysel yaşamlarımızın ötesine geçerek varlığını sürdürebiliyor. Zamandan ve mekândan uzak olarak da olsa hatırlanabiliyor. Kolektif travmanın kolektif hafıza yoluyla nesilden nesile aktarımı da bu yolla gerçekleşiyor: Travmadan kurtulan kişiler olayı bizzat yaşamayan, tanık olmayan sonraki nesillere travmatik deneyimini kolektif hafıza yoluyla aktarıyor. Aktarılan nesil gerçek olaya hiç müdahil olmasa da kolektif hafıza içerisinde yeniden yapılandırılan kolektif travmayı, bireysel olarak aslından farklı şekilde hatırlayabiliyor ve sonraki nesle farklı biçimde aktarabiliyor.

Bir toplumun atalarının geçmişte maruz kaldığı bir afetin kolektif hafızadaki izleri; travmatik yaşantı, bireysel hafıza ve varoluşsal güvenlik ihtiyacı arasında bir travma dinamiğini de yaratıyor. Deprem ise belki en güvenli yerimiz olması gereken evin varlığını parçalayarak, “ev”in hem yapısal hem duygusal bileşenlerini yıkarak doğrudan güvenliğimize saldırıyor. Âna dönebilmek için ayaklarımızı güçlüce bastığımız, her zaman ayaklarımızın altında uzanan toprak artık bizi tutmayan, ayaklarımızın altından kayıp yok olan ve hatta yok edene dönüşüyor. En güvenli olan “ev” ve içinde birlikte güvende olduklarımız bir anda, hep beraber yitiyor. Deprem yıkıyor: O “ev”in içinde bir yerlerde sakince duran var olma kaygısını, dağılış ve yok oluş ile tanıştırıyor.

Depremin varoluşumuzda farklı izdüşümleri ve yarattığı travmanın bireysel hafızalarımızdan kolektif hafızaya aktarılmasının çeşitli mekanizmaları olsa da bu yazı daha görünür bir unsura, medyaya işaret etme ve bireysel travma ile kolektif travma ekseninde bilgi verme amacı taşıyor.

Travmaya maruz kalma düzeyi doğrudan ve dolaylı olarak iki düzeyde ele alınabilir. Doğrudan maruz kalma da kendi içinde ikiye ayrılacaktır: Travmayı bizzat yaşama veya başkalarının yaşadığı travmanın şahidi olma. Diğer yandan travmayı bizzat yaşamamış kişiler de meslekleri ve sosyal çevreleri aracılığıyla travmaya dolaylı -diğer tabirle ikincil- olarak maruz kalabilirler. İkincil travma temel olarak, kişinin diğerinin travmatik deneyimini ilk ağızdan duymasıyla ortaya çıkan duygusal baskı ve zorlanma olarak tanımlansa da sadece bu yolla oluşmadığını biliyoruz. Sürekli ve yoğun olarak travmatik bir süreçten geçen diğerinin duygularını izlemek, kötü haber vermek, travmatik olayın içinde fakat olayı yaşamayan biri olma hali, diğerlerinin hikayelerini duyma, olayın nahoş ayrıntılarıyla uzun süre ya da tekrar tekrar karşı karşıya kalma durumu da ikincil travma yaratabilir. Akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, uyum bozukluğu ve travmatik olaya karşı verilen diğer psikolojik tepkiler yalnız travmaya doğrudan maruz kalma yoluyla değil dolaylı maruz kalma yoluyla da ortaya çıkar. İçinden geçtiğimiz şu günlerde Pazarcık depremini yaşayan, kayba uğrayan ve sonunda hayatta kalan afetzedeler ile afete ve kayıplara şahit olan kişiler doğrudan travma yaşarken; kurtarma, yardım, sağlık ve güvenlik çalışanlarının, sahadaki görevlilerin ve diğer tüm emekçilerin ikincil travma yaşadığı gerçeği ile yüz yüzeyiz.

Travmaya maruz kalma düzeyi, kişinin travmatik olaya yakınlığı ile de incelenebilir. Kişinin travmatik olaya veya bölgeye yakınlığı, travma maruziyetinin yoğunluğunu ve etkisini değiştirebilir. Kişinin yaşamı tehdit eden bir olaya yaklaştıkça duygusal yoğunluk ya da kayıp yaşama olasılığı artar. Bunun yanında, travmatik olaydan uzakta bulunmasına rağmen olaya özellikle medya veya anlatılar yoluyla dolaylı olarak maruz kalan uzak tanıklar da, travma sonrası stres bozukluğu için gerekli tanı kriterlerini karşılaşamamakla birlikte kısa süreli ve kapsamı sınırlı ölçüde travma sonrası stres belirtileri gösterirler. Konuyla ilgili bilimsel araştırmalara göre, medya içeriğine örseleyici ölçüde maruz kalma akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve diğer olumsuz duygulanım ile psikosomatik rahatsızlıklar için yüksek bir risk faktörü oluşturabilir. Aynı maruziyet beklenmedik ölçüde karmaşık dolaylı (ya da ikincil) travmatik etki yaratabilir. Travmatik olayla ilişkili medyayla temas süresi arttıkça travma sonrası belirtileri ile öfke, korku, uyku bozuklukları, sindirim sistemi şikayetleri, dikkat dağınıklığı gibi tekil belirtilerde de artış görülebilir. Travmatik medyaya maruz kalma süresine ve yoğunluğuna bağlı olarak değişmekle beraber, kişiler medya maruziyeti yoluyla da, bir “uzak tanık” olarak travma yaşantılayabilir.

Afet bölgesindeki kişilerin bölgeden ve kendilerinden bilgi ulaştırabilmesi için kullanışlı bir araç olmanın yanında, afet bölgesi dışındaki kişiler için afeti takip etmenin yolu medya organlarından, ekseriyetle sosyal medya kanallarından geçiyor. Günümüzde coğrafi sınırların, mekanların ve geçmişten geleceğe uzanarak zamanın ötesine geçen medya unsurları, yerel bir olayı dahi geniş çaplı kolektif bir travmaya dönüştürme gücüne sahip. Yas, acı ve yıkımda milyonlarca kişiye hızlıca bir araya gelme imkanı sunan sosyal medya, bir araya gelen milyonların bireysel travmayı aktarması ve kolektif travmanın yaratılması için de alan açıyor. Medyanın haberleşme, bilginin paylaşılması ve yayılması, yardımlaşma ve diğer süreçlerdeki kolaylaştırıcı etkisinin yanında bireysel ve toplumsal ölçüde örseleyici bir araca dönüşmesi da aynı hızda gerçekleşiyor. Özellikle, içinde bulunduğumuz olağanüstü afet halinde ve benzeri durumlarda sürekli artan ve aktarılan bilgi; 24 saat devam eden haber akışı; dijital platformlarda haber niteliği taşıdığı gerekçesiyle paylaşılan, bireylerin dikkatini çekmeye yönelik olarak seçilen uyarıcı, rahatsız edici, kaygı verici, korkutucu, bütünüyle travmatize edici, sansürsüz ve sınırsız görsel içerik; halihazırda travmatik olan gerçekliğin edebi yolla “daha etkili” olacak biçimde şekillendirilip sesli uyaranlarla birleştirilerek trajik ve tetikleyici şekilde servis edildiği hikaye anlatıcılığı travma deneyimini de beraberinde getiriyor. Medya sayesinde afet bölgesinden haber alabiliyor ve bilgi edinebiliyor olsak da afet bölgesindeki travmatik yaşantı yine medya yoluyla, çoğu zaman en incitici biçimde önce bireysel sonra kolektif hafızamızda yer ediniyor.

Afetzedelerde, afete doğrudan tanık olanlarda, afette kayba uğrayan kişilerde, afet bölgesinde çalışanlarda akut stres, psikolojik travma ve belli bir yüzdede travma sonrası stres bozukluğu belirtileri oluştuğunu ve oluşacağını üzülerek de olsa ön görebiliyoruz. Yaşanan büyük yıkımın ve yasın ülkemizin ve milletimizin kolektif hafızasında büyük bir yer tutacağını biliyor, aktarılan bir travmaya dönüşeceği endişesini yaşıyoruz. Tüm bunların yanında, kolektif hafızamızı yönetebilmek için birincil ve ikincil travmanın sağaltımının yanında uzaktan tanıklığın yaratabileceği travma maruziyeti ile de baş etmeye ihtiyaç duyabiliriz. Aşağıda yer medya kullanım yönergelerinin baş etme konusunda yardımcı olabileceğini umuyoruz:

  1. Travmatik süreçte günlük medya tüketiminin farkında olunmalı ve gerekli görüldüğünde sınırlanmalıdır. Medya tüketimi ek uygulamalar ve günlük planlamalar ile izlenebilir. Örneğin, yalnız sabah ve akşam kısa bir süre kontrol etmek; yalnız güvenilir, teyit edilmiş veya resmi kaynaklardan gelen, rahatsız edici içerikten uzak bilgilendirmeleri takip etmek gibi.
  2. Afete ilişkin medyayı takip ederken, bireysel duyguların da ayırdına varılmalıdır. Endişeli, korkulu veya üzgün hissetme hali, medya takibini durdurmak ve ilişkili olmayan başka bir şey ile ilgilenmek için bir işaret olabilir.
  3. Yoğun duygusal tetiklenmeye neden olabilecek, trajik, şiddet içerikli, rahatsız edici ve hassas detayların açıkça verildiği metin ve görsellerden kaçınılmalıdır.
  4. Afet sürecinde olağanüstü sıklıkta ve miktarda anlık sosyal medya bildirimi olabilir. Anlık bildirimleri bir süreliğine kapatmak aşırı maruziyeti önleyebilir.
  5. Sosyal medya ve iletişim araçları afet bölgesinde bulunan aile ve yakınlara ulaşmak, haberleşmek, hayatta ve güvende olduklarını öğrenmek için kullanılan pozitif bir araca dönüştürülmelidir.
  6. Medya, travmatik olayı yeniden işlemek ve diğerlerini travmatize edici olmayan kişisel deneyimleri paylaşmak için bir yol olarak kullanılmalıdır.
  7. Temasta olunan kişilerin medya tüketiminde artış ve bununla ilişkili psikolojik belirtilerden şüpheleniliyorsa konuşma, medya tüketiminin etkileri ve yaşadığı belirtilerin nedenleri hakkında bilgi verme ve medya kullanım yönergelerini takip etme hususunda teşviğe başvurulmalıdır.

Kaynaklar

American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5. baskı). Washington, DC: Author.

Ben-Zur, H., Gil, S. ve Shamshins, Y. (2012). The relationship between exposure  to  terror  through  the  media,  coping  strategies  and  resources,and  distress  and  secondary  traumatization.  International Journal of Stress Management, 19, 132–150.

Eriksson, M. (2016). Managing collective trauma on social media: The role of Twitter after the 2011 Norway attacks. Media, Culture & Society, 38(3), 365-380.

Frohlich, J., Lindsey, A. B. ve Radunovich, H. (2021). Mental health effects of media xposure following a natural disaster. EDIS, 2021(5).

Hirschberger, G. (2018). Collective trauma and the social construction of meaning. Frontiers in Psychology9, 1441.

Holman, E. A., Garfin, D. R., Lubens, P. ve Silver, R. C. (2020). Media exposure to collective trauma, mental health, and functioning: does it matter what you see?. Clinical Psychological Science8(1), 111-124.

Hopwood, T. L. ve Schutte, N. S. (2017). Psychological outcomes in reaction to media exposure to disasters and large-scale violence: A meta-analysis. Psychology of Violence7(2), 316.

Lang, A., Newhagen, J. ve Reeves, B. (1996). Negative video as structure: Emotion, attention, capacity, and memory. Journal of Broadcasting & Electronic Media40(4), 460-477.

May, C. L. ve Wisco, B. E. (2016). Defining trauma: How level of exposure and proximity affect risk for posttraumatic stress disorder. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy, 8(2), 233.

Neria, Y. ve Sullivan, G. M. (2011). Understanding the mental health effects of indirect xposure to mass trauma through the media. JAMA, 306(12), 1374–1375.

Volkan, V. (ed.) (1997). “Chosen trauma: unresolved mourning,” Bloodlines: From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism içinde (New York, NY: Farrar, Straus, & Giroux), 36–49.

Bize Sorun

Üniversitemiz hakkında merak ettiğiniz veya bilgi almak istediğiniz konuları “BİZE SORUN” aracılığı ile yazılı ortamda öğrenebilirsiniz. Yapmanız gereken sadece formu doldurup göndermek.

S.S.S

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2010 yılında kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı, Sinan Ağa bin Abdurrahman Vakfı, Nurbanu Valide Sultan Vakfı, Hatice Sultan Vakfı, Abdullahoğlu Hacı Abdülaziz Ağa Vakfı olmak üzere 5 kurucu vakfın gelirleri ile eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürüyor.

Üniversiteyle ilgili tüm soruların yanıtlarına 0212 521 81 00’dan ya da [email protected] adresine e-posta gönderilerek ulaşılabilir. Ayrıca sosyal medya hesaplarından da tüm sorular yanıtlanıyor.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde eğitim dili Türkçedir. İslâmi İlimler Fakültesi’nde eğitim dili Arapça, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve Psikoloji Bölümünde ise %30 İngilizcedir.

Eğitim ücretlerindeki artış Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ve Üretici Fiyat Endeksi’ne (ÜFE) göre belirlenmektedir.

Öğrencilerin derslerin tamamına devam etmesi esastır. Teorik derslere %70, uygulamalı ve laboratuvar derslerine %80 devam etmek zorunludur.

Üniversitede çift anadal programı mevcuttur. Öğrenciler çift anadal programına, eğitim gördükleri anadal lisans programında en erken üçüncü yarıyılın başında, en geç ise beşinci yarıyılın başında; anadal ön lisans programında en erken ikinci yarıyılın başında, en geç ise üçüncü yarıyılın başında başvurabilir. Öğrencinin çift anadal programına başvuru yapabilmesi için anadal programında aldığı tüm dersleri başarıyla tamamlamış olması, başvurusu sırasındaki genel not ortalamasının 4.00 üzerinden en az 3.00 olması, anadal programının ilgili sınıfında başarı sıralaması itibarı ile en üst %20 içerisinde bulunması ve başvurulan programın varsa özel koşullarını (yabancı dil yeterliliği, başarı sıralaması koşulu gibi) sağlaması gerekmektedir. Çift anadal programına kabul edilen öğrencilerden ayrıca bir ücret alınmaz. Ancak anadal programından mezun olduktan 2 yıl sonra ÇAP programındaki öğrenimini tamamlayamayan öğrencilerden ÇAP programının kalan öğretim süresinin ücreti alınır.

Üniversitede güz ve bahar yarıyıllarına ilave olarak yaz okulu açılabilir. Yaz okulu süresi kayıt ve sınav dönemleri hariç 7 haftadır. Yaz okulunda açılacak derslere kayıt yaptırmak, öğrencinin isteğine bağlı olup zorunlu değildir. Yaz okulu ücretleri, alınacak olan dersin AKTS değeri ile birim AKTS ücretinin çarpımı ile belirlenmektedir.

Üniversitemizde öğrenciler, kurum içi yatay geçiş ile bölüm değiştirebilmektedir. Kurum içi yatay geçiş iki şekilde yapılmaktadır. 1. Merkezi Yerleştirme Puanı ile: Başarı koşullarına ve program eşdeğerliliğine bakılmaksızın, öğrencinin üniversitemize kayıt yaptırdığı yıl aldığı puanlara göre yapılan değerlendirmedir. Kayıt olduğu yıl alınan merkezi yerleştirme puanları, yatay geçiş yapmak istenilen programın o yıl oluşan taban puan türüne eşit ya da yüksek olmalıdır. Taban puanı yeterli olan her programa yatay geçiş için başvuru yapmak mümkündür. 2. Ağırlıklı Genel Not Ortalaması İle: Öğrenciler, kayıtlı oldukları bölümlerin eşdeğeri olan bölümlere kurum içi yatay geçiş için başvurabilirler. Kurum içi yatay geçiş için öğrencilerin, kayıtlı olduğu programda aldıkları tüm derslerden başarılı olmaları ve bitirmiş olduğu dönemlere ait genel not ortalamasının 4.00 üzerinden en az 2.00 olması şarttır. Ön lisans diploma programlarının ilk yarıyılı ile son yarıyılına, lisans diploma programlarının ilk iki yarıyılı ile son iki yarıyılına yatay geçiş yapılamaz. Kurum içi yatay geçiş yapan öğrenci mevcut bursundan yararlanamaz. Ancak kurum içi yatay geçiş yapan öğrencilerin, ilgili puan türündeki taban puanı, başvuru yaptığı programın Üniversiteye Giriş Bursu dilimlerinden herhangi birine yeterli gelmesi halinde, ilgili burs diliminden faydalanır.

Öğrencilerin, akademik ve idari personelin eğitim ve araştırma ihtiyacını karşılamak amacıyla üniversitede 6 kütüphane mevcuttur. Merkez kütüphane Türk Hava Yolları Kütüphanesi adıyla Topkapı Yerleşkesi’nde yer alıyor. Tüm yerleşkelerdeki tam donanımlı kütüphanelerde farklı dillerde toplam 90 bin kitap, 245 bin elektronik kitap, yüzlerce dergi, veri tabanı, günlük gazete ve film arşivi kullanıcılara sunuluyor. Kütüphanelerde ağırlıklı olarak Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca yayınlar mevcut. Kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarını mümkün olan en kısa sürede ve en üst düzeyde karşılamak, eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma-geliştirme faaliyetlerinin alt yapısını oluşturmak amacıyla kütüphanelere satın alma ve bağış yoluyla eserler kazandırılıyor. Üniversite bünyesinde koleksiyon eserler de bulunuyor. Kaynaklar açık raf sistemiyle kullanıma sunuluyor. Kaynakların ödünç verilmesi, kitap siparişi gibi hizmetler profesyonel bir kadro tarafından yönetiliyor. Kütüphaneler sınav dönemlerinde 7/24 hizmet veriyor.

Öğrenciler bilgisayar laboratuvarları ve kütüphanelerdeki bilgisayarlar aracılığıyla internetten yararlanıyor. Ayrıca tüm yerleşkelerdeki kablosuz ağ bağlantısıyla da her yerden internete erişim sağlanıyor. Öğrencilerin baskı ihtiyaçlarını karşılayacak fotokopi merkezleri de yerleşkelerde hizmet veriyor.

45 öğrenci kulübü var. Kültür, sanat, spor, bilim alanlarında faaliyet gösteren kulüplerde sempozyumlar, konferanslar düzenleniyor, sosyal sorumluluk projeleri geliştiriliyor, ilgi alanlarına yönelik kurslar açılıyor.

Üniversiteye bağlı öğrenci yurdu bulunmuyor. Üniversiteye şehir dışından gelen öğrencilere tanıtım günlerinde, üniversiteye yerleşen öğrencilere kayıt döneminde yurtlarla ilgili bilgilendirme yapılıyor ve öğrenciler kurumsal yapıya uygun yurtlara yönlendiriliyor.

Tüm yerleşkelerde yemekhane ve kantin mevcuttur. Yemekler temizlik ve hijyen kuralları gözetilerek gıda mühendisinin ve sağlık personelinin gözetiminde usta aşçılar tarafından pişiriliyor. Öğrenciler ücret karşılığında yemekhane ve kantinden yararlanabiliyor.

Üniversitemiz uluslararası denkliğe sahiptir. Tüm mezun öğrencilere aldıkları derslerin ve notlarının Avrupa Eğitim Sistemindeki karşılığını gösterir nitelikte Diploma Eki düzenlenmektedir.

Değişim programı süresi içinde öğrencinin üniversitedeki kaydı devam eder ve bu süre öğretim süresinden sayılır. Öğrencinin değişim programında aldığı derslerin intibakları, kayıtlı olduğu birimin yönetim kurulu kararı ile yapılır.

Uluslararası öğrencilerin kabulü, ilgili mevzuat hükümlerine göre yapılır. Hangi programlara yurt dışından öğrenci kabul edileceği, bunların kontenjanları, başvuru tarihleri ve ödeyecekleri ücretler Senato kararı ve Mütevelli Heyet onayı ile belirlenir. Detaylara iro.fsm.edu.tr/ adresinden ulaşılabilir.
216.73.216.194