Bölgesel ve küresel bir tehdit: İsrail’in Gazze’yi işgal kararı

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, İsrail’in Gazze'yi işgal kararının sonuçlarını ve neler yapılması gerektiğini AA Analiz için kaleme aldı.

Dünya en kötü barışa razı olup, daha önce yeşil ışık yaktığı iki devletli çözüm müzakereleri beklentisi içindeyken Siyonist akıl “ben buradayım” diyerek “Nil’den Fırat’a” bir Yahudi devletini hayata geçirecek üçüncü aşamaya geçtiğini ilan etti.

İki üyesi Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından soykırımcı ilan edilen İsrail Güvenlik Kabinesi, 22 aydır Gazze’de sürdürdükleri katliamlarına yeni bir boyut kazandırmak için Gazze’yi işgal kararı almıştır. Esasında Gazze’yi havadan yerle bir eden, ardından kara harekatı ile 2 milyon masum insanı Kuzey'den Güney'e ve Güney'den Kuzey'e neredeyse günlük olarak hareket ettirip açlığa mahkum eden İsrail, Hamas direnişi hariç hemen hemen Gazze’nin her tarafını kontrol altına almıştı. Peki bütün kısıtlamalara ve yardım bekleyen masum insanlara karşı süren katliamlara rağmen görece bir ateşkes başlamışken şimdi alınan “işgal kararı” ne anlama gelmektedir?

İşgalin tarihi arka planı

Elbette bu karar yeni değildir. Sadece herkesin dikkatlerinin Gazze’de toplandığı bir zamanda Siyonist zihniyetin baştan beri takip ettiği siyasetin tekrar ilanıdır. Dünya kamuoyu “yeter artık barış gelsin, önce ağır silahlar, şimdi de açlık ile ölüme mahkum edilmiş masumların feryadı dinsin” diye harekete geçmişken, İsrail’in, devlet ahlakı bir tarafa, uluslararası hukuku hiçe sayan yeni bir karar ile ortaya çıkması Siyonist planın son aşamasına doğru geldiğinin göstergesidir. Dünya en kötü barışa razı olup, daha önce yeşil ışık yaktığı iki devletli çözüm müzakereleri beklentisi içindeyken Siyonist akıl “ben buradayım” diyerek esasında “Nil’den Fırat’a” bir Yahudi devletini hayata geçirecek üçüncü aşamaya geçtiğini ilan etmiştir.

Ortaya çıktığından beri adeta insanlıktan intikam almayı hedefleyen Siyonist zihniyet, başta ABD ve İngiltere’nin yardımları ile 1948’de Filistinlilere yaşattığı Nekbe ile bozuk zihniyetinin birinci aşamasını hayata geçirmişti. Bu aşamada milyonlarca Filistinli göçe zorlanmış, bir milyondan fazlası da yerinden edilerek mülteci durumuna düşürülmüştü. Sözde devlet kurduğu, sınırları belli olmayan alanlarda hiç kimse yokmuş gibi davranan İsrail, uluslararası toplumun kurallarını da hiçe sayarak 1967 savaşları sonrasında ikinci aşamaya geçmişti. İsrail, Birleşmiş Milletler'in (BM) aleyhteki kararlarına rağmen Filistin’in pek çok yerini işgal edip Filistinlilere ait toprakları gasbederek bozuk zihniyetin bekçilerini yerleştirmiştir. Bütün bu acımasız tehcir, kolonizasyon ve katliamı zamana yayarak sürdüren Siyonist zihniyetin başarısız kaldığı yegane alan Gazze olmuştur. Siyonist zihniyet, şimdi işgal kararı ile üçüncü aşamaya geçip, önce “insansız toprak” olarak addettiği bütün Filistin’i ele geçirmek niyetindedir. İsrail, etkin müesses nizamların gözden çıkardığı Gazze’yi insansızlaştırdıktan sonra başta Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı da tamamen işgal ederek Büyük İsrail’in yolunu açmayı amaçlamaktadır.

İşgal kararının sonuçları ne olur?

İşgal hukuku, İnsan hakları ve insancıl hukuk konusunda hiçbir değer tanımayan İsrail, eğer durdurulamaz ise Batı Şeria’ya yerleştikten sonra üç çeyrek asırdır güvenliğini sağlayan Şeria nehrinin Doğu yakasını yani Ürdün’ü de işgal edecektir. İsrail, kuşkusuz burada da durmayacaktır. Suriye ve Lübnan’ı etkisiz alanlar olarak gören İsrail, Suudi Arabistan’ı hem karadan ve hem de denizden sıkıştırıp Müslümanların kıblesini de kıskaç altına alacaktır. 1917 Balfour Deklarasyonu ve Kudüs’ün İngiltere tarafından işgalinden günümüze kadar yaşananlar bu iddiamızın bir kurgu olmadığını göstermektedir. Üstelik, İsrail’in geçmişteki kazanımları, uluslararası düzenin kurulmaya çalışıldığı ve görece daha kontrol altında olan bir dönemde gerçekleşmişti.

Oysa bugün düzeni korumakla görevli olan sistemler gücünü kaybetmiş ve dünya kontrolsüz bir hal almıştır. Uluslararası toplumun eylemsizliği Siyonist zihniyetin ve onun aracı olan İsrail kabinesinin işini kolaylaştırmaktadır. Dünyayı değerlerden arınmış sadece bir çıkar çarkıfeleği olarak gören ABD Başkanı Donald Trump’ın da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile işbirliği içinde olması ve açıklamalarıyla katliamlarına peşrev çekmesi de cabasıdır. Görünen o ki Trump, İsrail’i ABD seçim sath-i maili olan 2026 başına kadar tamamen serbest bırakıp, ABD’deki evanjelik seçmenlerinin önüne çıkmayı hedeflemektedir.

Peki bu durumda yapılacak bir şey kalmamış mıdır? Elbette vardır. Dünya her ne kadar bugüne kadar büyük bir vahşeti, katliam ve soykırımı seyretmiş olsa da meseleye hep lokal bir sorun olarak bakmıştır. Oysa bugün gelinen noktada İsrail’in işgal planı meseleyi lokal olmaktan çıkarıp önce bölgesel sonra da bütün dünyayı etkileyecek seviyeye çıkarmıştır. Bireysel veya grup halinde oluşacak tepkilerin yanında, sorunlu coğrafyalarda haksız işgal faaliyetleri başlayacak ve bugün İsrail’e dur diyemeyen müesses nizamlar bile sarsılacaktır. Geçmişten beri söylendiği gibi İsrail dünya barışını tehdit ederken, Filistin de bu barışın yegane anahtarı olacaktır.

​​​​​​​İsrail'in tehditlerine karşı hangi adımlar atılmalı?

ABD hariç BM üyelerinin neredeyse tamamı Filistin’i bir devlet olarak tanıdıkları gibi Filistin Devleti de BM’nin gözlemci üyelerinden biridir. Bu yüzden BM derhal eski ataletinden sıyrılıp dünya barışı için önlem almak zorundadır ve bu görevidir. Bunun için bir karara ihtiyacı yoktur. Zira 1948’de Filistin bölgesi için kurulan ve çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde çeşitli isimler altında bölgede görev yapan BM Ateşkesi İzleme Teşkilatı (UNTSO) halen aktif bir organdır. Nitekim en son görevini, İsrail’in Lübnan’ı yeniden işgal ettiği 1982 yılından 2000 yılına kadar BM Geçici Gücü (UNIFIL) adıyla yapan UNTSO, derhal güçlü bir kadro ile Gazze’ye gönderilmelidir. Abraham Anlaşmalarının asla kurtarmayacağı Körfez yönetimleri de bu gücün masraflarını üstlenerek varlıklarını garanti altına almalıdırlar. Zira gelecek onları affetmeyecek ve nüfusu hızlı artan kendi ve komşu ülkelerindeki yeni nesillerin gazabından kurtulamayacaklardır.

Türkiye’nin gayretleri ile acil olarak toplantıya çağrılan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) da bu süreçte yeni bir rol üstlenmelidir. Kuruluş amacı Kudüs’ü korumak olan İİT için bugünden daha büyük bir tehdit yoktur. Öncelikle Lahey grubunun Bogota’daki son kararlarını resmen onaylayıp, uygulanmasının takipçisi olunmalıdır. Hatta D-8 gibi diğer üye gurupların da topluca benzer kararlar alıp uygulamalarını teşvik edilmelidir. Retorik ve mevcut diplomasi araçları ile İsrail’in durdurulamayacağını bilerek en azından statükoyu koruyabilmek için İslam ülkelerinden oluşan bir barış gücü oluşturup, İsrail’in sınırlarına yerleştirilmelidir.

Kısa bir zaman önce ABD’nin yenilediği yardımlar ile sessiz kalan Mısır, ürkekliğinden sıyrılıp İİT ile işbirliği halinde Gazze’ye yardımların girmesi için her türlü tedbiri almalıdır. Bugün Gazze’nin karşı karşıya kaldığı mesele sadece Gazze’nin değil, bütün İslam ülkelerinin iç meselesidir. İç politikalardaki dengeler, iktidarı sürdürme, toplumsal talepleri karşılama gibi bahanelerin hiçbir anlamı kalmamıştır. İşgal kararından sonra Arap Birliği ve bazı üyelerinin yaptıkları açıklamalar olumlu görülse de çare üretmekten ve kendi kamuoylarını bile tatmin etmekten oldukça uzaktadır. 1967’den beri tekrarlanan soğumuş sloganlar hiçbir işe yaramamaktadır. İsrail'in işgal politikası devam ettiği sürece diğer ülkelerin de yakın gelecekte ciddi tehditlerle karşı karşıya kalacağı apaçıktır. Bu yüzden kuruluşundan bugüne kadar pek fazla bir şey yapamamış olan Arap Birliği Teşkilatı durumu fırsat bilip silkinmeli ve ağırlığı olan, toplumları ile bütünleşmiş bir teşkilat olduğunu göstermelidir.

Türkiye’nin Gazze ve Filistin konusundaki pozisyonu ve kararlılığı oldukça nettir. Katil kabinenin işgal kararından sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diploması girişimleri ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın sahaya çıkması Türkiye’nin bölgesel tehdidi algıladığını ve İsrail’in Türkiye için de yakın gelecekte açık bir tehdit oluşturduğunu dünyaya ilan etmiştir. Bu da uluslararası hukukun Türkiye’ye verdiği hakları her zaman kullanmaya hazır olduğunu göstermektedir. Elbette öncelik Gazze’de 2 milyon insanın feryadını dindirmek olmalıdır. Ama ardından, hem onların hem de bölgenin güvenliği için gereken kararlı adımlar hangi vesile ile olursa olsun atılmalıdır. ​​​​​​​

Bize Sorun

Üniversitemiz hakkında merak ettiğiniz veya bilgi almak istediğiniz konuları “BİZE SORUN” aracılığı ile yazılı ortamda öğrenebilirsiniz. Yapmanız gereken sadece formu doldurup göndermek.

S.S.S

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2010 yılında kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı, Sinan Ağa bin Abdurrahman Vakfı, Nurbanu Valide Sultan Vakfı, Hatice Sultan Vakfı, Abdullahoğlu Hacı Abdülaziz Ağa Vakfı olmak üzere 5 kurucu vakfın gelirleri ile eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürüyor.

Üniversiteyle ilgili tüm soruların yanıtlarına 0212 521 81 00’dan ya da [email protected] adresine e-posta gönderilerek ulaşılabilir. Ayrıca sosyal medya hesaplarından da tüm sorular yanıtlanıyor.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde eğitim dili Türkçedir. İslâmi İlimler Fakültesi’nde eğitim dili Arapça, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve Psikoloji Bölümünde ise %30 İngilizcedir.

Eğitim ücretlerindeki artış Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ve Üretici Fiyat Endeksi’ne (ÜFE) göre belirlenmektedir.

Öğrencilerin derslerin tamamına devam etmesi esastır. Teorik derslere %70, uygulamalı ve laboratuvar derslerine %80 devam etmek zorunludur.

Üniversitede çift anadal programı mevcuttur. Öğrenciler çift anadal programına, eğitim gördükleri anadal lisans programında en erken üçüncü yarıyılın başında, en geç ise beşinci yarıyılın başında; anadal ön lisans programında en erken ikinci yarıyılın başında, en geç ise üçüncü yarıyılın başında başvurabilir. Öğrencinin çift anadal programına başvuru yapabilmesi için anadal programında aldığı tüm dersleri başarıyla tamamlamış olması, başvurusu sırasındaki genel not ortalamasının 4.00 üzerinden en az 3.00 olması, anadal programının ilgili sınıfında başarı sıralaması itibarı ile en üst %20 içerisinde bulunması ve başvurulan programın varsa özel koşullarını (yabancı dil yeterliliği, başarı sıralaması koşulu gibi) sağlaması gerekmektedir. Çift anadal programına kabul edilen öğrencilerden ayrıca bir ücret alınmaz. Ancak anadal programından mezun olduktan 2 yıl sonra ÇAP programındaki öğrenimini tamamlayamayan öğrencilerden ÇAP programının kalan öğretim süresinin ücreti alınır.

Üniversitede güz ve bahar yarıyıllarına ilave olarak yaz okulu açılabilir. Yaz okulu süresi kayıt ve sınav dönemleri hariç 7 haftadır. Yaz okulunda açılacak derslere kayıt yaptırmak, öğrencinin isteğine bağlı olup zorunlu değildir. Yaz okulu ücretleri, alınacak olan dersin AKTS değeri ile birim AKTS ücretinin çarpımı ile belirlenmektedir.

Üniversitemizde öğrenciler, kurum içi yatay geçiş ile bölüm değiştirebilmektedir. Kurum içi yatay geçiş iki şekilde yapılmaktadır. 1. Merkezi Yerleştirme Puanı ile: Başarı koşullarına ve program eşdeğerliliğine bakılmaksızın, öğrencinin üniversitemize kayıt yaptırdığı yıl aldığı puanlara göre yapılan değerlendirmedir. Kayıt olduğu yıl alınan merkezi yerleştirme puanları, yatay geçiş yapmak istenilen programın o yıl oluşan taban puan türüne eşit ya da yüksek olmalıdır. Taban puanı yeterli olan her programa yatay geçiş için başvuru yapmak mümkündür. 2. Ağırlıklı Genel Not Ortalaması İle: Öğrenciler, kayıtlı oldukları bölümlerin eşdeğeri olan bölümlere kurum içi yatay geçiş için başvurabilirler. Kurum içi yatay geçiş için öğrencilerin, kayıtlı olduğu programda aldıkları tüm derslerden başarılı olmaları ve bitirmiş olduğu dönemlere ait genel not ortalamasının 4.00 üzerinden en az 2.00 olması şarttır. Ön lisans diploma programlarının ilk yarıyılı ile son yarıyılına, lisans diploma programlarının ilk iki yarıyılı ile son iki yarıyılına yatay geçiş yapılamaz. Kurum içi yatay geçiş yapan öğrenci mevcut bursundan yararlanamaz. Ancak kurum içi yatay geçiş yapan öğrencilerin, ilgili puan türündeki taban puanı, başvuru yaptığı programın Üniversiteye Giriş Bursu dilimlerinden herhangi birine yeterli gelmesi halinde, ilgili burs diliminden faydalanır.

Öğrencilerin, akademik ve idari personelin eğitim ve araştırma ihtiyacını karşılamak amacıyla üniversitede 6 kütüphane mevcuttur. Merkez kütüphane Türk Hava Yolları Kütüphanesi adıyla Topkapı Yerleşkesi’nde yer alıyor. Tüm yerleşkelerdeki tam donanımlı kütüphanelerde farklı dillerde toplam 90 bin kitap, 245 bin elektronik kitap, yüzlerce dergi, veri tabanı, günlük gazete ve film arşivi kullanıcılara sunuluyor. Kütüphanelerde ağırlıklı olarak Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca yayınlar mevcut. Kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarını mümkün olan en kısa sürede ve en üst düzeyde karşılamak, eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma-geliştirme faaliyetlerinin alt yapısını oluşturmak amacıyla kütüphanelere satın alma ve bağış yoluyla eserler kazandırılıyor. Üniversite bünyesinde koleksiyon eserler de bulunuyor. Kaynaklar açık raf sistemiyle kullanıma sunuluyor. Kaynakların ödünç verilmesi, kitap siparişi gibi hizmetler profesyonel bir kadro tarafından yönetiliyor. Kütüphaneler sınav dönemlerinde 7/24 hizmet veriyor.

Öğrenciler bilgisayar laboratuvarları ve kütüphanelerdeki bilgisayarlar aracılığıyla internetten yararlanıyor. Ayrıca tüm yerleşkelerdeki kablosuz ağ bağlantısıyla da her yerden internete erişim sağlanıyor. Öğrencilerin baskı ihtiyaçlarını karşılayacak fotokopi merkezleri de yerleşkelerde hizmet veriyor.

45 öğrenci kulübü var. Kültür, sanat, spor, bilim alanlarında faaliyet gösteren kulüplerde sempozyumlar, konferanslar düzenleniyor, sosyal sorumluluk projeleri geliştiriliyor, ilgi alanlarına yönelik kurslar açılıyor.

Üniversiteye bağlı öğrenci yurdu bulunmuyor. Üniversiteye şehir dışından gelen öğrencilere tanıtım günlerinde, üniversiteye yerleşen öğrencilere kayıt döneminde yurtlarla ilgili bilgilendirme yapılıyor ve öğrenciler kurumsal yapıya uygun yurtlara yönlendiriliyor.

Tüm yerleşkelerde yemekhane ve kantin mevcuttur. Yemekler temizlik ve hijyen kuralları gözetilerek gıda mühendisinin ve sağlık personelinin gözetiminde usta aşçılar tarafından pişiriliyor. Öğrenciler ücret karşılığında yemekhane ve kantinden yararlanabiliyor.

Üniversitemiz uluslararası denkliğe sahiptir. Tüm mezun öğrencilere aldıkları derslerin ve notlarının Avrupa Eğitim Sistemindeki karşılığını gösterir nitelikte Diploma Eki düzenlenmektedir.

Değişim programı süresi içinde öğrencinin üniversitedeki kaydı devam eder ve bu süre öğretim süresinden sayılır. Öğrencinin değişim programında aldığı derslerin intibakları, kayıtlı olduğu birimin yönetim kurulu kararı ile yapılır.

Uluslararası öğrencilerin kabulü, ilgili mevzuat hükümlerine göre yapılır. Hangi programlara yurt dışından öğrenci kabul edileceği, bunların kontenjanları, başvuru tarihleri ve ödeyecekleri ücretler Senato kararı ve Mütevelli Heyet onayı ile belirlenir. Detaylara iro.fsm.edu.tr/ adresinden ulaşılabilir.