
Bu yıl 7 Ocak-7 Mart tarihleri arasında düzenlenen “Çerçeve İçi-Çerçeve” dışı temalı 2. Yeditepe Bienali’ne katılan sanatçılar arasında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi öğretim üyeleri, mezunları ve öğrencileri de yer aldı. Güzel Sanatlar Fakültesi Öğr. Gör. Betül Bilgin, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Nasuhi Çelebi ve doktora öğrencisi Said Chuanyi Lei ile Bienali konuştuk.
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Fatih Belediyesi ve Klasik Türk Sanatları Vakfı iş birliği ile düzenlenen 2. Yeditepe Bienali “Çerçeve İçi-Çerçeve Dışı” teması ile 7 Ocak’ta Süleymaniye Külliyesi İmareti Darüzziyafe’de kapılarını açtı. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü öğretim üyeleri, mezunları ve pek çok öğrencinin de yer aldığı 2. Yeditepe Bienali, Fatih Cam Küp Galeri, Nuruosmaniye Camii Mahzen ve Yedikule Hisarı’nda 7 Mart’a kadar devam edecek.
Alışılmışın dışında karanlık ortamlarda ziyaretçi ile eseri buluşturan 2. Yeditepe Bienali’nde ziyaretçiler ellerindeki fenerlerle eserleri incelemeyi deneyimliyor. Eserlerin yatay sergilenmesi de başka bir farklılık olarak gösteriliyor. Böylece sergileme biçimlerinde çerçevelemeyi dayatmaktan ziyade izleyiciye kendi görme biçimini bulmayı öneriyor. Yeditepe Bienali hat, tezhip, minyatür, ebru gibi sanatlarımızın kültür endüstri içindeki konumlarına dair sorgulamalara da işaret ediyor. Yurt içi ve dışından 226 sanatçı ağırlayan, Tarihi Yarımada’da 4 mekânda 282 sanat eserine ev sahipliği yapan 2. Yeditepe Bienali’nin küratörlüğünü Münih Haus der Kunst Müzesi’nin Sanatçılar Kurumu Başkanı Berkan Karpat üstleniyor, proje danışmanlığını ise Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İslam Sanatları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Güzel Sanatlar Fakültesi Öğr. Gör. Betül Bilgin yürütüyor.
Öğr. Gör. Betül Bilgin’in “An” ve “Mucize” isimli minyatürleri Süleymaniye Darüzziyafe’de, “An’da Vara Gele” enstalasyonu Nuruosmaniye Mahzen’de sergilenirken, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Nasuhi Çelebi “ZerLevha” isimli tezhip çalışması Süleymaniye Darüzziyafe’de sanatseverlerle buluştu. Geleneksel Türk Sanatları yüksek lisans mezunu Said Chuanyi Lei de “Love” ve “Aroma From Topkapi Palace” minyatürleriyle Süleymaniye Darüzziyafe’deydi.
Bilgin: “Zihinleri altüst eden bir tema”
“Çerçeve İçi-Çerçeve Dışı” teması ile düzenlenen 2. Yeditepe Bienali’nin geleneksel sanatlara katkısı üzerine neler söylersiniz? Bienalin sanatçılarından biri olarak izlenimlerinizi de öğrenebilir miyiz?
Betül Bilgin: İki senede bir düzenlenen bienallerin amacı, şehrin değişen dünya üzerindeki konumunun tekrar değerlendirilmesi ile farklı kültürlerden sanatçı ve sanat izleyicileri arasında iletişim kurmaktır. Bir tema çerçevesinde toparlanan eserler şehrin kimliğini meydana getiren mekânlarda güncel yaşantının malzemeleri ve çağın sanat anlayışı ile vücut bulur. Kavramların tartışıldığı bu etkinliklerde; sanat eseri, alınan-satılan, galeri-müze gibi yerlerde konumlanmayan, tasarım gibi biçimsel kaygıları gütmeyen ve gerektiğinde fabrikada da üretilebilen bir biçime de dönüşebilmektedir. Bu bağlamda “geleneksel” olarak adlandırılan sanatların -ki bugün bu kavram da tartışılmaktadır- bienal etkinlikleri içerisinde varlığı da tartışmaları beraberinde getirmiştir. Sanatın hızla evrildiği günümüzde iki senedir, böyle bir etkinliğin içinde bulunmak elbette ki heyecan verici. Özellikle küratörümüz Berkan Karpat, “Çerçeve İçi-Çerçeve Dışı” teması ve sergileme biçimi ile zihinlerimizi altüst etmiş ve var olmaya çalıştığımız sanat camiası içerisindeki konumumuzu da bize sorgulatmıştır.
Said Chuanyi Lei: Çağdaş bir kavram olan bienali geleneksel sanatlarımızla bütünleştiren 1. Yeditepe Bienali’nde farklı sergileme teknikleri yapılmıştı. 2. Yeditepe Bienali’nde ise küratör Berkan Karpat, “çerçeve” meselesi vasıtasıyla geleneksel sanatımızın çağdaş perdelerini kaldırıp tarihsel hâlini hatırlatmaya başardı.
Bienal sanatçılarından biri olarak resimlerimi yarım kalmış bir eser gibi küratöre teslim ettim ve geri kalan işler Berkan Bey’in yaratıcı düzenlemeleriyle tamamlandı. Dolayısıyla 2. Yeditepe Bienali, sanatçıların küratörle iş birliğinde hazırladığı bir bütün eserdir. Bütün geleneksel sanatlar çağdaş sanattır. Zira dediğimiz gelenek ve uyguladığımız geleneksel işler aynı değil. Bienal seyircilere bunu gösterdi ve hatırlattı. Gelenek zindan gibi bir çerçeve değildir. Bir sanatsever için tarihi bir mekânda, karanlık, doğal bir ortamda oluşturulan bu sanat gezileri çok etkileyici. Geleneksel sanatın zevklerinin ince ince tadına varmak mümkün.
Lei: “Çerçeve dışına çıkmak gerek”
Siz “Çerçeve İçi-Çerçeve Dışı” temasını nasıl algıladınız? Bienale katıldığınız eserler bu tema ile nasıl bağ kuruyor?
Betül Bilgin: Temayı ilk duyduğumda bana provokatif bir anlam düşündürdü. Adeta sınır ötesi bir düşünce yapısını barındırıyordu. Bu bağlamda ilk aklıma gelen Miraç hadisesi oldu. Zaten üzerinde uzun zamandır düşündüğüm bu hadise paradoksal bir anlatıdır. İki şeyi temsil etmektedir. Hem bu âlemi hem de öteki âlemi. Bunu bir anlamda iç ve dış olarak da tanımlayabiliriz. Bu temadan yola çıkarak biri enstalasyon olmak üzere üç eser ile katıldım.
Mustafa Nasuhi Çelebi: Geleneğe bağlı kalarak, alışılagelmiş tekrarların dışında, tasarımın öne çıktığı çalışmaların olması gerektiği şeklinde algıladım. Bienale katıldığım çalışmamda çerçeve hem birleştirici bir unsur olarak hem de tasarımın bir parçası olarak fonksiyon üstlenmiştir. Ayrı ayrı parçaların birleşmesiyle bütünün oluştuğu bu çalışmada birleşmeyi sağlayan çerçeve çıtaları aynı zamanda eserin cetvel çizgileri özelliği taşımaktadır. Bir bakıma var ama başka bir gözle bakınca yok. Yazısından tezhibine ve hatta çerçevesine kadar bir bütün olarak tasarlanıp uygulanan bir eserdir. Ayrıca en dışta yer alan desen zemini olarak deri kullanılmıştır.
Said Chuanyi Lei: Çerçeve, maddi açıdan bakarsak günümüzde sanatçıların kullandıkları kenarlıktır. 2. Yeditepe Bienali yüzyıllar önceki geleneksel sanatımıza nasıl bakıldığını, nasıl incelendiğini gösterdi. Bu yatay sergilenme biçimi herkes tarafından tartışılmaktadır. Sonuçta gayet başarılı oldu, çünkü seyircilerin düşünce dünyasına dokundu. Konuştukça tartışacaklar, tartıştıkça düşünecekler ve düşündükçe de yeni şeyler keşfedecekler. Manevi açıdan bakarsak, çerçeve içinde yaşayan sanatçımızın çerçeve dışına çıkması gerek. Belli bir yerde yaşadıkça dışarından ilham, bilgi almak veya beslenmek gerekebilir. Bu insan için daha fazla imkân oluşturabilir. Ben kültürler arası iletişim ve alışverişin tarih boyunca değişik toplumları birleştirdiğini düşünüyorum. Ben de bu bağlamda tema ile bağ kurdum.
Çelebi: “Geleneksel sanatlar mekân ve şehirle bütünleşmiştir”
Kitap sanatları olarak ortaya çıkan geleneksel sanatların modern zamanda çerçeve içine girmesi/mekân değiştirmesi, şehirle bütünleşmesi üzerine neler söylersiniz? Bir değişim ve dönüşüm söz konusu mu?
Betül Bilgin: Öncelikle aslında bu sanatlar için geleneksel kelimesinin kullanılmasını pek doğru bulmuyorum. Gelenek hâlihazırda bütün sanat dalları için var olan bir olgudur. Modern sanat tartışmaları ile başlayan söylemler geleneği tümden reddetmiş olsa bile kendi içerisinde de kaçınılmaz geleneği oluşturmaktadır. Öze ulaşma çabası ve inancı, formu, saf biçim ve renge indirgemektedir. Bugün modernizmin bile sorgulandığı günümüz sanat anlayışı, realizmi tamamen reddederek bir özün varlığına da inanmamakta ve sanatın bir form işi olduğu fikrini tümden reddetmektedir. Tam bu noktada başlayan çerçeve tartışmaları bizi de ilgilendiren bir husustur. Konu ile ilgili birçok makale de yayınlanmış ve yayınlanmaktadır. Bu bienale sanatçı olarak katıldım. Bu konunu değerlendirmesi sanırım sanat felsefesi çalışan hocalarımıza düşecektir.
Mustafa Nasuhi Çelebi: Geleneksel sanatlarımızın temeli evet kitap sanatlarıdır diyebiliriz; fakat aynı süreçte mekân ve şehirle de bütünleşerek gelişimini sürdürmüştür. Bir caminin tezyinatı, çini panosu, bir çeşmenin kitabesi, bir sebilin metal şebekesi, bir mezar taşının formu gibi pek çok yerde karşımıza çıkabilmektedir. Zamanla mekânlar ve şehirlerin yapısı değişmekte olup, geleneksel sanatlarımızın bu değişime ne şekilde uyum sağlayacağı asıl meselemizdir. Nostaljik birer uğraş olarak mı devam ettirilmeli yoksa taşıdığı ruh göz ardı edilmeden değişen malzeme ve tekniklerle yeniden ve yeniden yorumlanarak devamlılığı mı sağlanmalı?