“Masal anlatmak en başta bana iyi geliyor. Mutlu oluyorum anlatırken. Tabii bu dinleyici ile kurulan bağla alakalı. İyi bir dinleyici kitlesi insanı daha çok aşka ve şevke getiriyor. Kalplere güzel bir tohum bırakmak için masal anlatıyorum.”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesine 2014 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi olarak adımını atan Meryem Betül Koçak, hazırlık eğitimi de alarak 2019 yılında mezun oldu. Ara vermeden aynı bölümde yüksek lisansa başladı. Başarılı akademik kariyeriyle birlikte lise yıllarından itibaren yazı ve fotoğraf çalışmalarını sürdüren Meryem Betül Koçak, aynı zamanda bir masal anlatıcısı. Önceleri farklı mekânlarda farklı yaş grubundan insanlarla masalların samimi ve “öz”e döndürücü dünyasında bir araya gelen Meryem Betül, şimdilerde sosyal medya hesabından masal anlatıyor. Meryem Betül Koçak’la masal anlatıcılığını, lisans yıllarını, sanat ve edebiyatla ilişkisini konuştuk.
Üniversitemiz ile ilişkinden başlayalım dilersen, burada lisans yılların nasıl geçti?
“Rü’yâ gibi bir yazdı” diyor Yahya Kemal bir şiirinde. Benim için de “rüya gibi beş seneydi” diyebilirim lisans yıllarım için. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okumak başlıca bir güzellikken, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde okumakla bu güzelliği taçlandırdığımı düşünüyorum. Zorlandığım, yorulduğum zamanlar oldu ama bunu gülün dikeni olarak görüyorum. Zahmet olmadan rahmet olmaz, der büyüklerimiz. Başta hayatın kendisi olmak üzere kültür birikimi, estetik zevk gibi birçok konuda ufkumu açtı, “bakış aşısı/açısı” sağladı. İlgilendiğim diğer alanları besledi.
Sosyal medya hesabındaki bir paylaşımında üniversitemiz için “yuvam” demişsin. Burayı senin için yuva yapan şey nedir?
Yuvam. Çünkü bazı zamanlar kendi evimden çok okulda vakit geçirdiğim için birinci evim oldu. Hocalarımla, arkadaşlarımla, çalışanlarla kurduğumuz muhabbet ve samimiyet beni buraya daha çok bağladı. Kimi zamanlar bir çimenin üzerinde olmak istedim fakat “avlu”nun altında geçirdiğimiz vakitler paha biçilmez. Okulumuzun “altın şehir” Üsküdar semtinin tarihi ve manevi havası içerisinde olmasının yanı sıra yapı olarak da Osmanlı’dan bu yana geçirdiği serüveni göz önüne aldığımda beni büyüleyen bir yanı var. Aynı zamanda çok eskiden beri tanışık olduğum bir dostumla muhabbet eder gibi hissediyorum, daha Kartalbaba Camii’nden aşağıya doğru inerken veya uzun merdiveni, yokuşu çıkarken.
“Heybemde masallar topluyorum”
Fotoğraf çekiyorsun, masal ve şiir yazıyorsun, tanbur çalıyorsun, masal anlatıyorsun. Gıpta edilecek meziyetler... Tek tek bu uğraşlarla birlikteliğini nasıl tanımlarsın?
Uzun zamandır şiir yazmıyorum. Masal yazmaya çalışıyorum, sayısı çok fazla olmasa da. Daha çok fotoğraf çekiyorum, tanbur çalıyorum. Bu uğraşlar bir ağacın dalları gibi. Ayırt etmek çok zor. Her ne kadar uzun zamandır şiir yazmıyor olsam da belki bir adım hepsinin önüne geçiyor şiir, diyebilirim.
Ne zamandır yazıyorsun? Edebiyat Fakültesinin yazıyla ilişkin üzerinde nasıl etkileri oldu?
Lisedeyken “Eyvallah Fanzin” ile yazma serüvenim başladı. Öncesinde Yasemin Özalp (Karahüseyin) hocamla yaptığımız yazarlık atölyesi ve lise edebiyat öğretmenim Ümit Yaşar Özkan’ın ektiği edebiyat sevgisi ve bilgisi tohumlarını anmadan geçemeyeceğim. On üç sayı kadar Barbar Dergisinde yayımlandı şiirlerim. Hırka Dergisinde ve Hark Dergisinde masallarım yer aldı. (Hark Dergisinde devam ediyor.) Fakültede “Kodes” adlı fanzin çıkardık bir süre, orada yazılarım yayımlandı. Birinci sınıftayken Ali Ural hocamızın yazmaya yönelik derslerinin çok etkisi oldu. Şimdi ise Muhit Dergisinde fotoğraflarım yayımlanıyor. İtibar Dergisi kapanana kadar da Şubat 2017’den itibaren fotoğraflarım yayımlandı.
Gelelim masallara, çoğu insanın çocukluğunda kaldı aslında. Senin ise hâlâ hayatında.
Küçüklükten itibaren hikâyelerle, menkıbelerle bağlantım var ama masallarla asıl bağım lisede edebiyat öğretmenim Ümit hocam sayesinde oldu. 2014’ten bu yana ilgileniyorum hem masallarla hem çocuk edebiyatıyla. Dinleyerek hem heybemde masallar topluyor hem de anlatıcıları gözlemliyorum.
Aynı zamanda bir masal anlatıcısısın. Masal anlatmanın senin için anlamı nedir? Sen anlatırken kimler dinliyor?
Masal dinlemek isteyen herkese masal anlatıyorum. Masal gecelerinde, kütüphane haftasında kütüphaneye gelen çocuklara ve velilerine, arkadaşlarıma, kardeşime, Çocuk Edebiyatı dersinde arkadaşlarıma ve hocama anlattım. Genellikle dinlediğim masalları anlatmayı seviyorum veya Pertev Naili Boratav, Tahir Alangu, Eflatun Cem Güney gibi isimlerin derlemelerinden faydalanıyorum. Masal anlatmak en başta bana iyi geliyor. Mutlu oluyorum anlatırken. Tabii bu dinleyici ile kurulan bağla alakalı. İyi bir dinleyici kitlesi insanı daha çok aşka ve şevke getiriyor. Kalplere güzel bir tohum bırakmak için masal anlatıyorum.
Son zamanlarda sosyal medyada da masal anlatıyorsun.
Açıkçası farklı bir deneyim oldu benim için. Daha önce canlı yayın yapmamıştım, sanal ortamda masal anlatmamıştım. Daha fazla insana ulaşmak adına güzel bir imkân da oldu. Çok güzel dönüşler aldım, aldığım her cevap beni daha çok heyecanlandırdı.
“Kurmaca dünya hakikat hakkında ipuçları verir”
Masallar olağanüstü bir dünyanın kapılarını açıyor bizlere. Ne anlatıyor bu dünyayla?
Aslında masallar her çağ için aynı şeyleri anlatıyor. Fakat zamana ve kişiye göre bu anlatı çeşitleniyor. Mesela her masalda bir yolculuk var, bir yol ve varılmak, ulaşılmak istenen bir hedef, nesne var. Bir kahraman var ve o yolda bir engel çıkıyor. Divan edebiyatına, halk edebiyatına baktığımızda da durum aynı. Divan şiirinde sevgili, âşık ve rakip üçlemesini görüyoruz. Âşığın çıktığı bir yol, varmak istediği bir sevgili ve önüne çıkan bir engeli, rakibi var. Bu yüzden hepsini bir bütün olarak görüyorum.
Kurmaca dünya bize hayatın hakikati hakkında ipuçları veriyor. Hayatta bizzat yaşamadan önce masallar sayesinde tecrübe etmiş oluyoruz.
Masallar son birkaç yıldır özellikle yetişkinlerin gündeminde. Masal geceleri, anlatıcılık atölyeleri düzenleniyor. Masala neden geri dönüyoruz?
Son birkaç yıldır daha çok gündeme gelmekle birlikte son beş yıldır ivme kazandı diyebiliriz. Masal aslında hep vardı. Meddah anlatıları, efsaneler, menkıbeler, memoratlar, âşık hikâyeleri vb anlatılar az veya çok hayatımızın içerisindeydi. Günümüzde gerçeklikle, salt bilgiyle, akılla sürekli karşı karşıya gelip “kocakarı anlatıları”ndan, kalbe dair metafizik olaylardan uzaklaştığımız için insanlar masala geri döndü. Masallarla özümüze dönüyoruz aslında.
“Fotoğraf annemden kalan bir miras”
Fotoğrafa olan ilgini de konuşalım mı? Sosyal medyada yayınladığın fotoğraflarda çoğunlukla kedileri, kuşları, İstanbul’u, gölgeleri görüyoruz.
Aslında ortaokul yıllarından beri fotoğraf çekiyorum. Ciddi olarak ilgilenmem ise üniversiteye başladığım yıllara denk geliyor. Annemin de fotoğraf makinesi vardı ve hep çekerdi, daha dijitaller çıkmadan önce. Ondan kalan bir sevgi, miras olarak da görüyorum şimdilerde. İstanbul’da yaşadığım için, seyahat yapamadığım için doğal olarak İstanbul’dan manzaralar çekiyorum. İstanbul’u çok seviyorum. Bunun da etkisi var tabii. Kuşları, kedileri sevmekle beraber daha çok gölgeleri, yansımaları ve içerisinde insan olan kareleri seviyorum, diyebilirim.
Fakültede Mekânın Ruhu İnsan isminde bir fotoğraf sergisi açmıştın. Devamı gelecek mi?
2017 yılında bahar döneminde açmıştık Hale hocayla birlikte. Kişisel değildi ama ilk sergimdi. Aslında bu bahar dönemi için bir sergi planım vardı lakin virüsten dolayı şimdilik ertelendi. İlerleyen zamanlarda ilk kişisel sergimi açmayı ve bunun okulumuzun tarihi atmosferi içerisinde yer almasını çok isterim.
Koronavirüs nedeniyle bir süredir evlerdeyiz. Bu durum seni nasıl etkiledi? Sokaklarda fotoğraf çekmeyi özlüyor musun?
15 Mart’tan beri evdeyim. İlk defa bu kadar uzun süre evde kalıyorum. Normalde üç günden fazla kalamazdım. İnsan her şeye zamanla alışıyormuş. Açıkçası ilk başta düzenim bozuldu biraz. Online derslerin başlaması bana iyi geldi. Arada Instagram’dan canlı yayın yapıp masal anlatıyorum. Normalde imkân buldukça kütüphaneye giderdim, evde de çalışabiliyormuşum meğer. Yine kitap okuyorum, yazı yazıyorum, müzik dinliyorum, tanbur çalıyorum vs. Evden hiç dışarı çıkmadığım için kendimi bilimkurgu filminde gibi hissediyorum bazen.
Fotoğraf çekmeyi, saatlerce bilmediğim sokaklarda gezmeyi çok özledim. Arada pencereden çekiyorum ama sokaktaki tadı vermiyor. Şu sıralar minik videolar çekiyorum. Çektiğim videolardan kısa film yapmayı düşünüyorum kısmet olursa.
Söyleşi: Kübra Erten / Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü