7 Kasım 2019
Rektörümüz Prof. Dr. M. Fatih Andı, İslâmi İlimler Fakültesinin düzenlediği Fatih Seminerlerinin dördüncüsünde “Hz. Peygamber’i Sanatla Anlatmak” başlığında konuştu.
Hz. Peygamber’i sanatla anlatmanın mümkün olup olmadığından başlayarak, hangi sanatla anlatmak gerektiği üzerinde değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. M. Fatih Andı, İslâm’ın temelini oluşturan “güzellik” ölçüsünü dikkate almak kaydı ile Hz. Peygamber’i sanatla anlatmanın mümkün olduğunu ifade etti. “Allah’ın yarattığı her şey güzeldir” inancından doğan “güzellik kendi nesnesi itibarıyla güzel olma halidir” düşüncesinin İslâm sanatının özünü oluşturduğunu ve sanatın temsil üzerinden ilerlediğini, Batı sanatının ise varlığın tasvirinden oluşan bir taklit anlayışını benimsediğini kaydeden Prof. Dr. Andı şöyle devam etti:
“Taklit, yaratılmış olanı başka bir boyutta yeniden yaratmak demektir. Temsilde ise yaratma iddiası yoktur. Mutlak yaratıcı olan Allah’ın yarattıklarını, yerine başka bir ögeyi koyarak aktarma çabasıdır. O yüzden İslâm sanatı muhayyel genişliği öne çıkarır. Yani insanın tahayyül ettiği kadar, mevcut olgunun veya varlığın sınırlarını genişletmeyi önemser. Peygamberin suretini her mümin kendi iç dünyasının sıcaklığı, ufku ölçüsünde tahayyül ettiği zaman ideal bir iş yapıyor demektir. Modern Batı sanatı ise tasvirle Peygamberi bir figüre sıkıştırmaya çalışıyor. Bir şekle indirgeyip dondurmaya çalışıyor. Roman, sinema, karikatür, heykel, resim bunu yapıyor. Bu nedenle bir Müslüman Hz. Peygamber’i resimle heykelle romanla sinemayla karikatürle tasvir ederek anlatamaz. Ancak bütün bu sanatlarda Peygamberin rolünü, misyonunu, ahlakını, kimliğini, öğretilerini temsil yoluyla anlatabilir.”
“Tasvir muhayyileyi yoksullaştırır”
Tasvire dayalı sanatın anlattığı insanı veya nesneyi o sanatı oluşturan sanatkârın algısına göre dondurup, şekillendirdiğini belirten Prof. Dr. Andı, “Öyleyse tasvire dayalı tüm modern sanatlar eğer benim Peygamberimi anlatacaksa o sanat eserini ortaya koyan sanatkârın algısına benim Peygamberimi hapsediyor demektir. Ben ne mecburum okuduğum bir romanda romancının Hz. Peygamber tasavvurunu genel bir peygamber algısı olarak kabul etmeye. Ben ne mecburum asrısaadet denildiğinde Mustafa Akad’ın çektiği Çağrı filminin bütçesi oranında oluşturulmuş karikatürize bir Mekke sokakları görüntüsüne teslim olmaya. Ne mecburum Hz. Hamza dediğimde Anthony Quinn’in yüzünü Hz. Hamza olarak algılamaya.” diye konuştu.
Tasvirin en büyük sorununun algıyı dondurması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Andı, “İslâm’da suret yasağının var olması yalnızca tapınma refleksini harekete geçirdiği için değildir. Eğer yalnızca bu bağlamda algılarsanız yalın kat bir izahta bulunmuş olursunuz. Suret yasağının asıl büyük derinliği Müslümanların kutsallarını veyahut mübareklerini suretlendirmenin kısırlaştırıcılığına teslim etmemekte yatar. Çünkü tasvir yani görsel muhayyileyi dondurur, yoksullaştırır, iç dünyayı kısıtlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Peki, Müslümanlar modern sanat yoluyla Hz. Peygamber’i nasıl anlatacak? Sorunun cevabına temsil yolunu işaret eden Prof. Dr. Andı, “İslâm sanatlarının özündeki tutamak noktasıyla anlatmalı. Victor Hugo’nun, Sefiller romanında Jean Valjean karakterinin üzerinden Hz. İsa merhametini temsil ederek anlattığı gibi bir Müslüman sanatkâr da romanında veya filminde veya başka bir sanatta Peygamberin ahlakının, karakterinin temsil biçimlerini rahatlıkla kullanabilir. Yani İslâm sanatı tıkamıyor. İslâm sanata kendi doğrultusunda bir yön çiziyor. Benim bir ibadetim olan Peygamberimi modern sanatlarda anlatırken de sınırsız imkânlar alanı olarak görmeyeceğim. Bir Müslüman hassasiyetiyle, güzelliğin ibadetimi anlatabilirlik ölçütleriyle yaklaşacağım. Adap yani tadili erkân bunu gerektiriyor.” ifadelerini kullandı.